5 Ekim 2010

Gezi Programlarındaki Geziyor Olma Sanrısı

Gezi programı sunucularının seyircinin de kendisiyle birlikte gezdiğini sanmak gibi garip bir huyları var. -Niyeyse genelde kadın oluyor bu sunucular. Kadın kısmı daha iyi gezdirir gibi bir inanış mı var nedir?- Bir yanda beş kuruş vermeden, vize, çıkış harcı vs. gibi sıkıcı detaylarla uğraşmadan istediği ülkeye giden, kamera önünde harcadığı  mesainin (yani bizim gördüğümüz kadarı) 10 katı kadar gezip tozan, kameranın ve haberciliğin ulvi gücünü kullanarak gittiği şehrin en sofistike zevklerini yaşayan, en özel, en etnik, en farklı yiyecek ve içecekleri tadan, çarşı pazar demeden gezen, gezdiği dükkanların raflarından eline şapka gözlük ne bulursa geçirip kamera önünde deneyen, yerli halkla yarı İngilizce yarı işaret diliyle konuşarak anlaşan gezi programı sunucuları; diğer yanda ekranda gördüğü tipitipin yerinde olmadığı için iç geçiren, kadının her hafta bi de üstüne para alarak yaptığı turistik gezileri, maaşlarından artırarak, bir de işten güçten çok vakti varmış gibi vize başvurusuyla, vize için gerekli belgelerin toplamakla, pasaportun süresini uzatmakla, çıkış harcı ödemekle ve daha bir sürü angarya işle uğraşarak, senede ancak ve en fazla birkaç kere yapabilme şansı olan saygıdeğer, kutsalların kutsalı konumundaki izleyici…

İşte yabancı bir ülke gidip görmekle daha başlangıç aşamasında böylesine sancılı bir ilişki yaşayan izleyici televizyonda es kaza denk geldiği gezi programını karışık duygular içinde izler sevgili okur. Bir yandan ekranda gördüğü güzelliklerden, keyfe keder yaşıyor gibi görünen yöre halkının mutluluğundan keyif alır, günlük sıkıntılarını, tasalarını unutur, gezilen şehir hakkında hiçbir işine yaramayacak ve iki saat sonra unutacağı bir sürü gereksiz bilgi öğrenir. Bir yandan da yerinde olmak isteyip olamadığı sunucuya karşı gizliden gizliye kıskançlık ve haset duyguları besler. Duymuşuzdur böylelerini: “Adam dünyayı gezdi beah”,  “Daha geçen hafta Singapur’daydı şimdi Arjantin’de kadına bak” gibi içten gelen sevimli yüzlü serzenişlerle kısmen hafifletilen bu kıskançlık duygusu, gezi programı sunucusunun seyircinin de kendisiyle birlikte gezdiğini sandığı bir sunuş formatına dönüşünce kıskançlık duygusu yerini yavaştan öfke ve sinir nöbetlerine havale eder.

Sunucu aslında kötü niyetle hareket etmiyordur. O da farkındadır kendisini ekran başında izleyen on binlerce insanın kendisi kadar ballı olamadığını ve kendisini neşeyle karışık haset duyguları içinde izlediğini. Seyirciye bu sebepten ötürü yakınlık göstermek, o yolları birlikte kat ettiklerini ve o yabancı şehrin sokaklarında aslında yan yana gezdikleri duygusunu hissettirmek ister. Yola bile birlikte çıkarız mesela: Sabah kahvaltımı yaptım, bavulumu hazırladım. Gürcistan’a gitmek üzere yola çıkıyorum. Havaalanında görüşmek üzere!  Havaalanında görüşmek üzere mi? Kaçta buluşacağımızı da söyle de bari birbirimizi kaçırmayalım orda. Bizim de kendisiyle birlikte gezdiğimiz fikrine kendini fazla kaptırıp birinci çoğul şahıslı cümleler kullanmaya başlar: Matyas kalesini de gezdikten sonra Budapeşte’nin en meşhur kaplıcalarından birine, Gellert Kaplıcasına gidiyoruz şimdi de! Evet evet çok güzelmiş harbiden de, giriş parası da almadılar üstelik, Allah razı olsun!

Keyif mertebesinin zirvesinden yaptığı anonsların seyircide programın zaplanmasına yol aşacak aşırı bir sinir ve küskünlük hâli yaratmaması için, yediği içtiği ne varsa bizim de tatmamızı sağlar. Ağzını şapurdatarak, parmaklarıyla enfes işareti yaparak yediğinin ne şahane bişey olduğunu gösterir. Yemek o kadar şahanedir ki, lokmalar daha ağzındayken başlar konuşmaya  “Mmmm… Burgenland Bifteği enfes olmuş hakkaten! Bakalım Elmalı ştrudel de aynı lezzette mi? Mmmm…gerçekten olağanüstü bir tat!  Vakti varsa ev hanımlarının -sanki yapacaklarmış gibi- bilgilenmesi amacıyla şefi çağırıp bu olağanüstü lezzetlerin püf noktalarını anlatmasını ister. Maksat bizim için oralara kadar gittiğini hissettirmek olsun. Yine aynı amaçla çeşitli öneriler sunar kutsal velinimeti izleyiciye. “Siz siz olun Etiyopya’ya yolunuz düşerse bu şirin kahvede Ethiopian Yirgacheff  dedikleri bu buruk tatlı şahane kahveden içmeden gitmeyin.” Oldu canım, benim de başka derdim yoktu zaten.
       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder